Kuzeyin Venedik'i Brugge
Brugge'un Ortaçağ'dan kalma mimarisi insanı o dönemde yaşama hayallerine götürecek kadar çarpıcı.
Avrupa'nın günümüze kadar gelebilmiş önemli Ortaçağ kentlerinden
biri. Kentin, ortaçağdaki boyutlarının dışına hiç taşmamış olması da
ilgi çekici.
Hayatımda yediğim en güzel patates kızartmaları Brugge'daydı. Lezzetine doyamadım. En azından Ceylin'in dışarıda yiyebildiği nadir yiyeceklerden biri bu denli lezzetli olunca öğle yemeğini kurtarmış olduk miniğim adına.
Şehri gezerken güzel caddeleri birbirine bağlayan daracık sokaklar var. Bu dar dar sokaklarda, pencerelerinde renkli çiçekleri olan Akdeniz'i andıran panjurlu evler var. Hepsi birbirinden güzel.
Binalar ve kentin tamamı, 2. Dünya Savaşı'nda zarar görmediği için bozulmadan korunmuş. Sokaklarda yürürken 200 yıldan eski binaların nasıl da pırıl pırıl olduğunu gördükçe bunu net olarak anlıyorsunuz.
Her yerde çikolata, kurabiye dükkanları olmak ile birlikte rahibe işi denen çok meşhur dantellerin satıldığı butik dantel mağazaları da var. Baktığım bir kaç dükkandaki her dantel korkunç pahalıydı, annem bunları yapar zaten dedim hepsine de :)
Annemi getirip kanal kenarındaki bir banka oturtsam kuğulara, insanlara baka baka akşama kadar dantel örer, rahibeler aç kalır, annem de euroya, euro demez de işte :))
Arnavut Kaldırımları ile bezenmiş bir tuvalin küçük misafiri....
Şu sokaktan Şehre girdiğimde kalp atışlarım hızlandı resmen. Aşık olmak gibi Brugge'u görmek.
Romantik, masalsı sokaklarda ailece fotoğraf çekilmek isteyen bir çiftin fotoğraf makinası düşmanı kızı Ceylin :)
Grote Markt(Büyük Meydan)
Belfry Kulesi
Dijver nehrinin boyunca yürümeye başladık ve tüm kenti yürüyerek gezdik.
Eski zamanlarda Brugge'de emlak vergisi hesaplanırken; evin kanal tarafına bakan pencere sayısına göre vergi alınırmış. Bir çeşit manzara parası gibi bir şey yani :) Kanal tarafına bakan pencerelerin çokluğu zenginlik belirtisiymiş.
Eğer ev sahibi, pencereleri yüzünden fazla vergi ödemeyi göze almıyorsa ve gereğinden fazla pencere varsa o pencereleri kapatırmış. Kanal boyunca kayık ile gezerken eski evlerde kapatılmış; taşla, tuğla ile örülmüş pencereler görmemin sebebi buymuş.
Eski zamanlarda Brugge'de emlak vergisi hesaplanırken; evin kanal tarafına bakan pencere sayısına göre vergi alınırmış. Bir çeşit manzara parası gibi bir şey yani :) Kanal tarafına bakan pencerelerin çokluğu zenginlik belirtisiymiş.
Eğer ev sahibi, pencereleri yüzünden fazla vergi ödemeyi göze almıyorsa ve gereğinden fazla pencere varsa o pencereleri kapatırmış. Kanal boyunca kayık ile gezerken eski evlerde kapatılmış; taşla, tuğla ile örülmüş pencereler görmemin sebebi buymuş.
Çikolatanın başkenti ünvanını hak eden, vitrinlerine hayran kaldığım Brugge...
Meydandaki çan kulesi yönünde ilerliyoruz, kulenin avlusuna geçebilmek için küçük
bir tünel var.
Buradaki akustik inanılmaz! Bir grup müzisyen orada oturmuş 'canon in d majör' u
çalıyor. Allahım.. Zaten bu eseri pek severim.
Beni kalbimden vuruyorsun Brugge
ve müzik.
Dinlerken gözlerimi kapatıp müziğin rüzgarına kapılıyorum.
2014'ten çıkıyorum.
Geriye, çok daha geriye gidiyorum...
2014'ten çıkıyorum.
Geriye, çok daha geriye gidiyorum...
XII. yüzyıl malikanelerinin arasından dolaşan pırıl
pırıl kanallardaki tekneleri ve çiçek pazarlarıyla gerçek bir âşıklar kenti.
Sokakları harita kullanarak gezmedik. Sadece içgüdülerimizi kullandık. Hayran kaldığımız sokaklara girerek tüm şehri gezmiş olduk.
In Bruges filminden bir sahne gibiyiz...
Film etkilediyse, şehir büyüler...
Bende olduğu gibi.
Güzel kelimesinin basit kaldığı şehir'de 'Güzelim'
Brugge'a yeniden gitmek ve orada kaybolmak istiyorum.
Mayıs 2014
BELÇİKA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder